RSS

Archives du novembre 6, 2009

insansız

Claude Lévi-Strauss’un yüzyılı

Samim Akgönül

Fransa

BBC

levi strauss

Claude Lévi-Strauss öldü. 101 yaşında. Hayır, bir kot pantolon markasının kurucusu değil. Sosyal antropolojinin kurucusu.

Claude Lévi-Strauss, sosyal antropolojinin kurucusu olarak biliniyor

« Kültür nedir »in teorisyeni. Kuram mimarı.

İlk 1991’de okumuştum Tristes Tropiques kitabını. Tam bir tokat.

Bir edebiyat şaheseri mi desek, « beşeri bilim nasıl yapılır » dersi kitabı mı, « hümanizm ne demektir »in açıklaması mı?

Meğer 1955’te yazmış kitabı, Türkçe’ye çevirisi 2000’de. Hüzünlü Dönenceler ismi verilmiş bu başyapıta.

Neredeyse 50 sene sonra kavuşmuş Türkiye okuyucusuna.

İki hayatı var Claude Lévi-Strauss’un, birincisi alan çalışmalarının adamı olarak, antropoloji ve etnolojide katılımcı gözlem kuramının kurucusu olarak, 1930’larda Brezilya’da yerli kabileleri arasında geçirdigi zaman zarfında.

Elbette daha sonra özellikle Japonya’da alan çalışmaları olmuş.

Ancak Fransa’ya döndüğü 1942 yılından itibaren bir düşünür, bir kütüphane adamı, toplumun yapısının ince mimarı olarak karşımıza çıkıyor.

Bu ikinci hayatı zaten kişiliğine çok daha iyi uymakta.

Güney Amerika « ilkel » kabilelerinin yaşamını anlatan Hüzünlü Dönenceler kitabının ilk cümlesi « gezilerden ve gezginlerden nefret ediyorum » değil midir zaten?

Yapısalcılık

Yapı dedik, dünyanın her yerinde yapısalcığın babası olarak tanınır Lévi-Strauss.

Structuralisme, yapısalcılık mıdır, altyapısalcılık mı tartışılır bence.

Infrastructuralisme mi deseydik acaba ismine?

Ben antropolog değilim, ancak toplumu anlamak için verdiği anahtarlar hep kullanılacak.

Lévi Strauss’un eserlerinden bizlere miras bıraktığı düşüncelerin başında kültürlerin arasında hiyerarşi bulunmadığı yatmakta.

İlkel denilen kabilelerde var olan « medeniyet » bir insanlık medeniyeti.

Ve kimi alanlarda bu « medeniyetler » sanayi toplumlarından ve daha da önemlisi sanayi ötesi toplumlarından daha insancıl.

İşte bu yüzden de modern toplumlar, ilkel olarak nitelendirilen toplumları boğazlamakta, yok etmekte, yeryüzünden silmekte.

Bir gün kendilerinin de aynı şekilde silineceklerini bile bile.

İnsansız dünya

Kötümserdir Lévi-Strauss, melankoliktir.

« Dünya », der, « hayatına insansız başladı, hayatını insansız sona erdirecek. »

1962’de yayınlanan La Pensée sauvage (Vahşi Düşünce), gayet net gösterir.

Lévi-Strauss’a göre her şey, her davranış, her gelenek, her dini pratik, her inanç, en anlaşılmayanları, en doğaüstü görünenleri dahi dünyasal sebepler taşırlar.

Bir « yapı » içinde tahlil edildiklerinde, kültürler ne kadar farklı olsa da, insanlık medeniyetinin ortak mitoslarının kalıntılarıdır bunlar.

Yemek yapma şekilleri, her şarkı, her jest, her cümle ortak bir insanlık geçmişine gönderme yapar:

Doğayla iç içe vahşi dünyada yaşamdan, toplumsal insanî yaşama geçiş süreci.

1964’te yayınlanmış olan « Le Cru et le Cuit » yani « Çiğ ve Pişmiş » eserini 40 yıl sonra okurken aynı zamanda Kitab-ı Dede Korkut’un Altan Gökalp ve Louis Bazin tarafından tanıtımını okuduğum aklıma geldi şimdi.

Dede Korkut’taki Atbas ve Beyrek karakterleri de simgesel olarak bu geçişi anlatır.

İnsan olmak sosyal olmaktır.

Ve sosyal insan verir alır.

Verdiğini geri almaya uğraşır, aldığını da mutlaka geri vermeye. Sosyal insan etkileşimli insandır. Diğer insanlar olmadan var olamaz.

Fransa medyası

Claude Lévi-Strauss, bir asırlık bir hayattan sonra öldü.

Ancak öyle bir iz bıraktı ki bilim dünyasına, artık silinmesi imkansız.

Yapısalcılık bugün eleştirilebiliyorsa, Lévi-Strauss’un yapısalcılığı inşa etmesi sayesindedir.

Bir yüzyılın insanlık tarihine damgasını vurarak.

Fransa da unutmamış demek ki kendisini bu kadar eleştiren bilim adamını.

Bütün günlük gazeteler, bütün dergiler, bütün televizyonlar, bütün haber siteleri en önemli haber olarak Lévi-Strauss’un ölümünü verdiler, veriyorlar.

Kot markası

Evet, Lévi-Strauss, işgal altındaki Fransa’yı bırakıp, Amerika Birleşik Devletleri’ne gitmişti, orada zaten ismini kesip Claude L. Strauss olmuştu, kot pantoloncuyla karıştırılmamak için.

Daha sonra direnişe katılmış, 1950 ve 1960’larda sömürgeci Fransa’ya karşı çıkmıştı.

Ancak daha sonra siyasi angajmanın entelektüel tarafsızlığa zararlı olduğunu düşünmüş, örneğin Fransa’daki 1968 olaylarında rol oynamayı reddetmişti.

Daha sonra da etik olarak güncel konularda yorum yapmaktan hep çekinmişti.

Kendini emekli ettiği 1982’den beri yazmaya odaklanmış, 1994’e kadar da üretmişti.

Claude Levi Strauss, 101 yaşında öldü.

Arkasında anlamaya çalıştığı koca bir insanlık tarihi bırakarak.

 
Poster un commentaire

Publié par le novembre 6, 2009 dans News

 

Étiquettes : , , , , ,