RSS

Beyoğlu’nda ikindi : Apoyevmatini

11 Oct

Beyoğlu’nda ikindi : Apoyevmatini

Samim Akgönül

 

rumgazetesi

 

Beyoğlu’nun hızlı dönüşümüne hepimiz şahidiz, baş döndüren bir dönüşüm bu. İstanbul’un 19. Yüzyıldan beri kalbi olan bu semt ve onun atar damarı Grand’ Rue de Pera yani İstiklal caddesi, Türkiye’nin toplumsal ve kültürel dönüşümünün her zaman bir aynası oldu. 1950’lerin kozmopolit İstanbulu da burada yansıdı, 1970’lerin siyasal İstanbulu da. Benim gençliğimde semt 1980’lerin görünüşte apolitik ve lümpen kültürüne teslim olmuştu. 1990’larda ise bir rehabilitasyon süreci yaşandı. Hem popüler kültür hem de elitist kültür o günlerde Beyoğlu’nda buluştu. 2000’lerin İstiklal’i ise kapitalizme teslim olmuş dev bir ticarethaneye dönüştü. Kitapçılar bir bir kapandı, sinemalar bir bir AVM’lere, housecafe’lere bıraktılar duvarlarını. Demirören AVM bu hızlı ve çirkin dönüşümün böğrüne bir hançer gibi saplandı. Ağaçlar söküldü, parke taşlar söküldü, önce kamu parasıyla, basınca corklamakta ısrar eden taşlar döşendi iki üç kere, sonra kirli bir yara bandı gibi asfalt. Elbette kalabalığı hiç bitmedi. Yurttaş kimliğinden sıyrılıp müşteri kimliğine sığınan güruh doldurdu hep mağazaları, lokantaları. Girdikleri pasajlarda, dev spor mağazalarında kafalarını kaldırıp pek bakmadılar tavanlara. Oralarda İstanbul’un iyice silikleşmiş hayat hikayesi vardı halbuki.

Elbette bu hızlı dönüşümde kiralar fırladı. Elbette 1923’de, 1942’de (Varlık vergisi), 1955’de (6/7 Eylül), 1964’de (Rumların sınır dışı edilmesi), 1974’den 1990’lara (36 beyannamesi) asıl sahiplerinden gasp edilen bu binaların, mülklerin yeni sahipleri oralarda sadece rant elde edilebilecek taş yığınları gördüler. Para parayı çekti ve para, ruh, tarih, kültür, hafıza… dinlemedi.

Bu bir gazete, ismi Apoyevmatini, (Απογευματινή) akşam üstü demek, ikindi vakti. Türkiye’nin en eski ikinci gazetesi. Cumhuriyet 1924’de kurulmuş Apoyevmatini 1925’de, Beyoğlu’nda, meşhur Suriye pasajında. Bilindiği gibi, 1923 zorunlu nüfus mübadelesinden muaf tutulan İstanbul Rumları, şehrin kadim sahipleri, o dönemde hâlâ Polis’in nüfusunun %10’undan fazlasını oluşturuyordu neredeyse 150 000 kişilik bir toplulukla. Artık azınlıktılar ama, eğreti kalmışlardı. Kuruluşu bile Türkiye’nin kuruluş döneminin Türkleştirme politikalarının bir simgesi. Galatasaray Lisesi mezunu, Eczacı Vasiliadis kardeşler, sermayenin Türkleştirme sürecinin kilometre taşlarından gayrimüslimleri işyerlerinin kapatılmasını hedefleyerek aynı semtte iki eczane bulunması yasaklanınca (evet efendim) işsiz kalıp gazeteyi kurdular. Ve kuruluşundan beri Apoyevmatini Türkiye’de “Rumca” olarak tabir edilen Helence dilinde, bir yandan azınlığın haber kaynağı oldu, insanlar düğünleri, doğumları, ölümleri bu gazeteden öğrendiler, diğer yandan da Polis’in çalkantılı hayatına eşlik etti. 1930’larda Ankara Antlaşması sonrasında Beyoğlu’nun hızla yükselen kültür ve eğlence hayatını buradan okudu şehrin sakinleri. Yunanistan’dan gelen truplar, Kafeşantanları doldururken, Deniz Kızı Eftelya yürekleri yakarken. Gene Suriye pasajında, hep Suriye pasajında.

Sonra karanlık (gene) başladı. Apoyevmatini, Suriye Pasajının bodrum katındaki matbaadan savaş yıllarını anlattı, Varlık vergisini anlattı. 6/7 Eylül 1955 gecesinden on beş gün sonra çıkabilen ilk sayısında “hâlâ umudumuzu yitirmedik” diyebilen bir gazeteydi (Apoyevmatini, 21 Eylül 1955). Gene Suriye pasajında, hep Suriye pasajında.

1960’ların başında gerçekten de yeni bir ivme kazandı. Rumların şehirlerini terk etmemelerinde önemli rol oynadı. Tirajı 30 000’di, 35 çalışanı vardı. Ta ki 1964 sürgününe kadar. O tarihten sonra bütün Rum kurumları gibi Apoyevmatini de bir adım ötesi dönüşü olmayan yolun başındaydı artık. Ama çıkmaya devam etti, daha sessiz, daha küçük ve en önemlisi daha ürkek olsa da. 1977’de İho’nun (Yankı) açılmasına kadar azınlığın yegane gazetesiydi artık. Ve gene Suriye pasajında hazırlanıyordu, hep Suriye pasajında.

1980’lerdeki Apoyevmatini Türkiye için kötümser ama Davos sürecinden itibaren İstanbul Rumluğu için iyimser bir yaklaşım gösteriyordu. Aslında bu çalkantılı tarihine rağmen Apoyevmatini hep yumuşak, hep güler yüzlü gelmiştir bana. En zor günlerde bile. Azınlığın sakin limanı. 1990’larda yaptığım bir ankete ürkek cevaplar veren tek tük kalmış İstanbul Rumları Patrikhane’den ve okullardan sonra “en önemli kurum” olarak Apoyevmatini’yi gösteriyorlardı. Ama gazetenin tirajı 30 000’lerden 80’e (seksen) düşmüştü. Gene Suriye pasajında, hep Suriye pasajında.

 2000’ler gazete için bir uyanış dönemi oldu. Elbette bunda en önemli katkı, inatçı kişiliği, keskin zekası ve engin gazetecilik bilgisi ile Mihail Vasiliadis’indir. Mihail ile 1999’da Atina’da tanışmıştım. 1964 sürgünlerinin en iyi gazetesi, milliyetçilik ve ırkçılık kokmayan tek gazete Eptalofos’u (Yedi Tepe!) çıkarıyordu. Hayat hikayesi ilginçtir. 1964’de diğer bir İstanbul Rum gazetesi olan Elefteri Foni’de sorumlu müdür olarak çalışırken bir yazısı yüzündenmilli birliği bozacak şekilde propaganda yapmaktan” yargılandı. Gazetenin sahibi Andreas Lambikis Yunanistan’a kaçarken Mihail kalıp mücadele etmeyi seçti. Dava 11 yıl sürdü ve aklandı ama 1974 ertesindeki göç kervanına katıldı ve Yunanistan’a yerleşip Atina’da gazetecilik yaptı. 2002 yılında amcalarının kurduğu Apoyevmatini’nin 1970’lerden beri sahibi Yorgo Adosoğlu’nun ölmesiyle çeyrek asırlık sürgün hayatına son verip İstanbuluna döndü ve can çekişen gazeteye bir hayat öpücüğü verdi. 600 Rum ailenin kaldığı İstanbul’da 600 tirajla rekor kırdı, kendi ve oğlu Minas’ın çabalarıyla, başka hiç kimse çalışmadan. Gene Suriye pasajında, hep Suriye pasajında.

 Ama kendi binasında 90 yıllık kiracı Apoyevmatini artık artan fahiş kiraları karşılayamayacak duruma geldi. Evinden kovulmak üzereydi. 2011 yılında düzenlenen bir kampanya ile bir çok Helence bilmeyen İstanbullu abone oldular gazeteye. Elbette bu palyatif bir çözümdü. Apoyevmatini’yi ticari bir müessese olarak değil şehrin bir hafıza merkezi olarak görülmesi ve korunması tek çözümdü. Aslında pek de zor sayılmazdı bunu yapmak, Basın İlan Kurumu her gün bin bir türlü gazeteye resmi ilanlar veriyor onları besliyordu. Apoyevmatini’ye bu devasa pastanın mikroskobik bir dilimini vermek bu asırlık çınarın köklerine gene su verilmesini sağlayabilirdi. Kültür bakanlığı ilgilendi, Basın İlan Kurumu sözler verdi, hatta Ertuğrul Günay gazetenin yazıhanesinin Rum Basın Müzesi’ne ev sahipliği yapması için proje hazırlatma vaadinde bile bulundu. Ancak sözler çabucak unutuldu, projeler her zamanki gibi rafa kaldırıldı.

Toplumları olgunlaştıran hafızalarıdır. Ve toplumlar hafıza mekanlarına sahiptirler. O hafıza mekanlarının içinde de sosyologların hafıza ortamları dediği hayat pınarları akar. Suriye pasajı İstanbul’un bir hafıza mekanıdır. Apoyevmatini ise hafızanın oluştuğu ortam.

Bugün, kuruluşundan 90 yıl sonra, Apoyevmatini, özdeşleştiği Suriye pasajından kirayı ödeyemediği için çıkarıldı. Ne kadar kolay okunan bir cümle. Mihail inatçıdır, evimde çıkarırım diyor. Ne kadar zor okunan bir cümle.

En iyisi unutmak. Boş verelim. Apoyevmatini’nin 90 yıllık yazıhanesinde hazırlanacak bir Macchiato’yu ikindi vakti yudumlamak kim bilir ne kadar havalı olur.

 
Poster un commentaire

Publié par le octobre 11, 2014 dans Media, News

 

Étiquettes : , , ,

Laisser un commentaire